ZoyaPatel
Bangalore
SohaniSharma

harname-seyhi-mesnevi-gunumuz-turkcesi
Harnâme, 15. yüzyıl Divan edebiyatı şairlerinden Şeyhî tarafından yazılmış alegorik ve hiciv türünde bir mesnevidir. Şair, bu eserinde hayvanlar üzerinden insanları ve toplumsal düzeni eleştirir. Harnâme, klasik edebiyatımızda mizah ve eleştirinin ustaca birleştiği önemli metinlerden biri olarak kabul edilir.

Eserin konusu, güçsüz ve zayıf bir eşeğin durumunu sorgulamasıyla başlar. Eşek, iyi beslenen öküzleri görerek onların sahip olduğu rahat yaşamı ister; ancak sonunda bu isteğinin bedelini ağır öder. Bu hikâye aracılığıyla Şeyhî, kanaatkâr olmanın önemi, haddini bilmenin gerekliliği ve toplumdaki sınıf farklarını eleştirel bir bakışla işler.

Harnâme, mesnevi nazım biçimiyle ve aruz ölçüsüyle yazılmıştır. Kısa hacimli olmasına rağmen güçlü bir anlatıma sahiptir. Alegorik yapısı, sade olay örgüsü ve düşündürücü mesajlarıyla Divan edebiyatında ayrı bir yere sahiptir. Özellikle öğretici ve eleştirel yönüyle hem edebî hem de kültürel açıdan değerli bir eserdir.

Divan Edebiyatı Genel Özellikleri Slayt - Ders Notu başlıklı yazımıza buradan ulaşabilirsiniz. 

HARNÂME

1. Evvel ol bî-zevâl ü hayy ü alîm

Âhir ol zü’l-celâl-i ferd ü kadîm

2. Zâhir ol Rabb ü Râzık u Vehhâb

Bâtın ol Berr ü Bârî-i Tevvâb

3. Mübdi-i kâinât ü fâyiz-i cûd

Ki vücûdından oldı her mevcûd

4. Yir ü gök arş u kürs ü levh ü kalem

İns ü cin iç ü tış u cûd u adem

5. Kabza-i kudretinde lâ-şeydür

Kamu fânī vü bâki ol Hayy’dür

6. Toldurup yir ü göği ibretden

Enbiyâ virmişidi kudretden

7. K’ideler toğrı yollara irşâd

Bildüreler nedür salâh ü fesâd

8. Ahmed’i kıldı kamudan muhtâr

Efdalü’r-rüsl ü ekremü’l-ebrâr

9. Şeref-i enbiyâ vü hayr-i enâm

Güher-i asfiyâ vü tâc-ı kirâm

10. Toludur arş u ferş nûrundan

Ehl-i küfr anlamaz gurûrundan

11. Anda kim kıldı izz ile mîrâc

Oldı naleyn fark-ı aleme tâc

12. Bulduğunca cihân sebât ü devâm

Ana vü âline salât ü selâm

Der-medh-i Sultân Murâd Hân (Halleda’llâhu Mülkehû)

13. Yine âlem cemâli hürremdür

Dîn ü devlet esâsı muhkemdür

14. Nazar-ı âfitâb kîtî tâb

Öyle olur çün ide fethü’l-bâb

15. Yani kim Hüsrev-i Sikender-der

Şâh-ı âdil-dil-i muzaffer-fer

16. Maksad- dil murâd-ı cân u cihân

Şeh ü Sultân Murâd Hân-ı zamân

17. Dem-i rûhı dürû-ı âdemdür

Âlem-i cân u cân-ı âlemdür

18. Kademi yir yüzini ideli pâk

Fark-ı eflâk tozca görmez hâk

19. Devlet olduysa halka fahr-i güzîn

Fahr idinür adını devlet ü dîn

20. Kadrinün bedri sadr-ı devletde

Güneşe zerre diye rifatde

21. Nûr umar âfitâb râyından

“Şey lillâh” dir ay sarâyından

22. Oldı Yecûc ü fitneden âzâd

Halk içün tîği sed çeker pûlâd

23. Âyet-i münzel oldı şânında

Feth u nusret anun zamânında

24. Öyle korkar adû kılıcından

Ki tamar kanı her kıl ucundan

25. Ol atâdan ki kıldı kısm ana Hak

Çâşnîdür bu saltanat el-hak

26. Meclis-i ıyşına ola bâkî

Mihr ile meh nedîm ile sâkî

27. Düni ferruh güni saîd olsun

Günde bir memleket mezîd olsun

28. Ömri yir durduğunca kâim ola

Bahtı gök döndüğünce dâim ola

29. Devletinde kamu zemîn ü zamân

Toldı şâdî vü buldı emn ü emân

30. Nergis urındı tâc-ı zerrîni

Giydi sûsen libâçe-i Çîn’i

31. Lâle destinde la’l sâgardur

Goncanun kîsesi tolu zerdür

32. Öyle emn irdi yohsul u bâya

K’eylemez kimse güç meger yaya

33. Toldı ol resme âlem içi ferâh

Ki ciger-hûn degül meger ki kadeh

34. Çıkdı Çîn ü Hıtâ’ya âvâze

Açdı Rûm içre adli dervâze

35. Zevk içinde cihân meger Şeyhî

Yeter uş mihnet ü belâ dahi

36. Bahtı zengi yüzi tek ağarmaz

İşi başmaklayın başa varmaz

37. Râhat umdukça gördi zahmetler

Devlet isteyü buldı mihnetler

38. Fikr olurken bu hâletün sıfatı

Geldi bu kıssanun münâsebeti

İbtidâ-i Harnâme Hikâyet-i Münâsebet-i Hâl

39. Bir eşek var idi zaîf ü nizâr

Yük elinden katı şikeste vű zâr

40. Gâh odunda vü gâh suda idi

Dün ü gün kahr ile kısuda idi

41. Ol kadar çeker idi yükler ağır

Ki teninde tü komamışdı yağır

42. Nice tü kalmamışdı et ü deri

Yükler altında kana batdı teri

43. Eydür idi gören bu sûretlü

Tan degül mi yürür sünük çatlu

44. Dudağı sarkmış u düşmüş enek

Yorulur arkasına konsa sinek

45. Doğranur idi arpa arpa teni

Gözi görünce bir avuç samanı

46. Kargalar dirneği kulağında

Sinegün seyri gözü yağında

47. Arkasından alınsa palanı

San ki it artuğuydı kalanı

48. Bir gün issi ider inâyet ana

Yani kim gösterür riâyet ana

49. Aldı palanını vü saldı ota

Otlayarak biraz yürüdi öte

50. Gördü otlakda yürür öküzler

Odlu gözler ü gerlü göğüsler

51. Semirüp öyle yirler otlağı

Bir kılın çekseler tamar yağı

52. Boynuzı bazısınun ay bigi

Kiminün halka halka yay bigi

53. Yügrüşüp çün iderler âvâze

Yankulanırdı dağ u dervâze

54. Har-ı miskîn ider iken seyrân

Kaldı öküzleri görüp hayrân

55. Geh yürürler ferâgat u hoş-dil

Gah yaylak u kışla geh menzil

56. Ne yular derdi ne gam-ı palan

Ne yük altında haste vü nâlân

57. Acebe kaldı vü tefekkür ider

Kendi ahvâlini tasavvur ider

58. Ki birüz bunlarunla hilkatde

Elde ayakda şekl ü sûretde

59. Bunlarun başına taç neden

Bizde bu fakr u ihtiyaç neden

60. Bizi gör arpa derdi yay itdi

Bunlarun boynuzın kim ay itdi

61. Didi bu müşkilümi itmez hall

Meger ol bir filân har-ı a’kal

62. Var idi bir eşek firâsetlü

Hem ulu hem dahi kiyâsetlü

63. Çok geçirmüş zamâneden çağlar

Yükler altında sızırup yağlar

64. Nuh Peygamber’ün gemisine ol

Virmiş İblîs’e kuyruğı ile yol

65. Dir imiş ben döşer idüm döşegi

Dirilürken ölüp Üzeyr eşegi

66. Hoş-nefesdür deyü vü ehl-i fasîh

Hürmet eyler imiş hımâr-ı Mesîh

67. Kurt korkar idi kulağından

Arslan ürker idi çomağından

68. Ol ulu katına bu miskîn har

Vardı yüz sürdi didi ey server

69. Sen eşekler içinde kâmilsin

Âkil ü şeyh ü ehl ü fâzılsın

70. Anda k’ıslah ide tapun şer ü şûr

Har-ı Deccâl’e diyeler ker ü kûr

71. Menzil-i müminîne rehbersin

Merkeb-i sâlihîne mazharsın

72. Nesebindür mesel hâtiblere

Nefesin hoş gelir edîblere

73. Sen eşeksin ne şek hakîm-i ecel

Müşkülüm var keremden itgil hall

74. Bu gün otlakda gördüm öküzler

Gerüben yürür idi gögüzler

75. Her birisi semiz ü kuvvetlü

İç ü tışı yağlı vü etlü

76. Niçün oldı bulara erzânî

Bize bildür şu tâc-ı sultânî

77. Yok mudur gökde ıldızumuz

K’olmadı yir yüzünde boynuzumuz

78. Çün sığırdan eşek nite ola kem

Çün meseldür ki der benî Âdem

79. Har eger hor u bî-temiz oldı

Çünki yük tutar ol aziz oldı

80. Bâr-keşlikde çün biziz fâyık

Boynuza niçün olmaduk lâyık

81. Böyle virdi cevâbı pîr eşek

K’ey belâ bendine esîr eşek

82. Bu işin aslına işit illet

Anla aklında yok ise kıllet

83. Ki öküzü yaradıcak Hallâk

Sebeb-i rızk kıldı ol Rezzâk

84. Dün ü gün arpa buğda işlerler

Anı otlayup anı dişlerler

85. Çün bular oldu ol azîze sebep

Virdi ol izzeti bulara Çalap

86. Tâc-ı devlet konuldı başlarına

Et ü yağ toldı iç ü tışlarına

87. Bizüm ulu işimüz odundur

Od uran içimüze o dûndur

88. Bize çokdur hakîkî buyrukda

Nice boynuz kulağ u kuyruk da

89. Döndi yüz derd ile zaîf eşek

Zâr u dil-haste vü nahîf eşek

90. Didi sehl ola bu işin aslı

Çünki şerh oldı bâbı vü faslı

91. Varayın ben de buğday işleyeyin

Anda yaylayup anda kışlayayın

92. Nice yiyem odun ile letler

Bulayım buğday ile izzetler

93. Gezerek gördü bir göğermiş ekin

Sanki tutardı ol ekin ile kin

94. Aşk ile döndi girdi işlemeğe

Gâh ayaklayu gâh dişlemeğe

95. Arpa gördi gögermiş aç eşek

Buldı can derdine ilaç eşek

96. Değme kerret ki şevk ile kavrar

Toprağın bile götürür har-vâr

97. Öyle yidi gök ekini terle

Ki gören dir zihî kara tarla

98. Yiyerek doydu karnı çağnadı

Yuvalandı vü biraz ağnadı

99. Başladı yırlayıp çağırmağa

Anıp ağır yükin anırmaya

100. Dimiş ol Âdemî ki hoş-demdür

Niam oldukda bî-nagam gamdur

101. Bes edip cûş içinden eşvâkı

Rast düzdi nevâ-yı uşşâkı

102. Çeker âvâz tîz ider perde

Hoş ser-âgâz ider muhayyerde

103. Nice düzmek ki bozdı âhengi

Perdesin açdı ol cihân nengi

104. Çıkarur har çün “enkerü’l-esvât”

Ekin issine arz olur arasât

105. Ağaç elinde azm-i râh itdi

Tarlasını göricek âh itdi

106. Dâneden gördi yeri pâk olmuş

Gök ekinliği kara hâk olmuş

107. Yüreği sovumadı söğmek ile

Râhat olmadı gönli döğmek ile

108. Bıçağın çekdi kodı ayruğını

Kesdi kulağını vü kuyruğını

109. Kaçar eşek acıyarak canı

Dökülüp yaşı yerine kanı

110. Uğrayu geldi pîr eşek nâgâh

Sordı hâlini kıldı derd ile âh

111. Derd ile inleyü didi ey pîr

Har-ı rûbâh gibi pür-tezvîr

112. Batıl isteyü hakdan ayrıldum

Boynuz umdum kulakdan ayrıldum

113. Benem ol har yükündeki har-ı leng

Gussalar balçığına vâlih ü deng

114. Ne yüküm bir nefes giderici var

Ne biraz çekmegine yarıcı var

115. Har-ı gedâ iken arpaya muhtâç

Gezerem ki urıla başuma tâç

116. İster iken helâlden rûzî

Varum itdüm harâmîler rûzî

117. Ger tonuzlara olmaya buyruk

Âh gitdi kulağ ile kuyruk

118. Hükm-i sultân ki ola pâyende

Çarh çâkerdür felek bende

119. Kim ola bârî bir iki eclâf

İde tevki-i pâdişâha hilâf

120. Şâh kahrı “neûzü bi’llâh” eger

Carh baş çekse ider zîr ü zeber

121. Göklere irdi nâle vü feryâd

Dâd iy pâdişâh-ı âdil-dâd

122. Şeyhî uzatma nâle vü âhın

Nüktedândur bilir şehen-şâhın

123. Ger inâyetden istersen tevfîr

Kılma devlet duâsını taksîr

124. Nice kim bu zamâne-i nâsâz

Câhile nâz vire ehle niyâz

125. Ne kadar kim cihân-ı bî-ihlâs

Ârifi hâriç ide âmiyi hâs

126. Ol şehün işi izz ü nâz olsun

Düşmeninün gam u niyâz olsun

Şeyhî

[Feilâtün / Mefâilün / Feilün]


HARNAME'NİN GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE AÇIKLAMASI

1. Cümle varlığın başlangıcı ve sonu, sonu olmayan hayatın sahibi ve her şeyi ziyadesiyle bilen; ezelden beri var olan, teklik ve yüceliğin sahibi O yaratıcıdır.

2. O bağışlaması çok, rızık verici, terbiye eden (Allah)eserleriyle (tecellisiyle) ortada olsa da, O hayır işleyen, çokça affeden, kulların tövbelerini kabul eden yaratıcı gerçekte gizlidir.

3. Dünyadaki her varlık, evreni yoktan ve emsalsiz bir mükemmellikte yaratan, cömertliği ziyâde olan, O yaratıcının mevcûdiyeti sayesinde varolmuştur.

4. Yer ve gök, arş ve kürs, her şeyin yazıldığı soyut levha ve herşeyi o levhaya yazan kalem; insan ve cin, zahiri ve batıni âlem varlık ve yokluk,

5. O'nun kudretinin avucunda hiçbir şeydir. Her şey geçici,ebedî/sonsuz olan, O hayat sahibi Allah'tır.

6. Yeri ve göğü ibret vesikalarıyla dolduran O, (insanlığa)kudretiyle peygamberler gönderdi;

7. Kurtuluşun ve bozgunluğun ne olduğunu bilsinler ve insanları doğru yollara sevk etsinler diye.

8. Ahmed'i (Hz. Muhammed) bütün yaratılmışların içinden seçkin, iyi kimselerin en yücesi, bütün peygamberler içinde en üstün;

9. Nebilere şeref, halk içinde en hayırlı, gönlü saf kimselerin incisi, büyüklerin baş tacı kıldı.

10. Gökler ve yer O'nun (Hz. Muhammed) nuruyla dolu olduğuhalde, kâfirler gururları engel olduğu için bunu anla(ya)mazlar.

11. O, (Hz. Muhammed) şeref ve izzetle Mirâç’a çıktığında papuçları âlemlerin başına taç oldu.

12. Dünya dönmeye devam edip ayakta kaldığı müddetçe,selam ve dua O'na ve O'nun ehline (ailesine) olsun.

Sultan Murad Han’ın Medhi Hakkında (Allah O’nun mülkünü sonsuz kılsın)

13. Yine dünyanın yüzü gülmektedir; din ve devletin temeli(padişah sayesinde) sağlamdır.

14. Cihanı aydınlatan, kapıları açan güneşin bakışı ortaya çıkınca böyle olur.

15. Yani o (herkesin başvurduğu) kapısı İskender’in kapısına benzeyen hükümdar, zaferin ışığı ve âdil gönüllü padişah;

16. Gönlün maksadı, cihanın ve canın muradı, zamanın hükümdarı Sultan Murad Han;

17. (O padişahın) ruhunun nefesi; insanlığın ruhu, canın âlemi ve âlemin canıdır.

18. (Onun) ayağı yeryüzünü temizlediğinden beri, toprak gökyüzünü toz değerinde (bile) görmez.

19. Devlet halk için güzide bir övünç kaynağı ise de, devlet vedin onun adıyla övünür.

20. Kıymet ve itibarının dolunayı, devletin başında(parladıkça), yükseklikte güneşe bile zerre der.

21. Güneş, ışık umar onun aklından; Ay ise “Allah için bir şey”diye sadaka dilenir sarayından.

22.(Onun zamanında devlet) fitne ve Yecûc’ünden kurtuldu;onun kılıcı halkı için çelik set çeker.

23. Onun zamanındaki fetih ve zafer, (âdeta) şânını bildirmek üzere gökten inen âyet oldu.

24. Düşman onun kılıcından o kadar korkar ki, (vücudundaki)her kılının ucundan kanı damlar.

25. Allah (o padişaha) öyle ihsanlar verdi ki, saltanat ona bunlardan bir çeşnidir ancak.

26. Onun meclislerinde Güneş ebediyete kadar sohbet arkadaşı Ay da sâkî (içki sunan) olsun.

27. Gecesi mutlu, günü kutlu olsun; toprağı günde bir ülke çoğalsın.

28. Ömrü yer durduğunca sürsün; bahtı gök döndüğünce devam etsin.

29. Onun saltanatında bütün zaman ve zemin sevinç dolup korkusuzluk ve emniyet hâkim oldu.

30. Nergis altından tâcını takındı başına; susam ipekli kaftanını giydi üstüne.

31. Elinde la’lden kadeh vardır lâlenin, kesesi altın doldudur goncanın.

32. Yoksul ve zengin öyle emindir ki (birbirinden), kimse yaydan başkasına güç göstermez.

33. Âlemin içi öyle ferah doludur ki, kadeh dışında ciğeri kanlı kimse yoktur.

34. Adaleti Anadolu’da büyük bir kapı açtı diye, Çin ile Hıta’da duyuldu nâmı.

35. Dünya zevk, sefa içindedir ama, Şeyhî’nin nimeti zahmet ve belâdan ibaret.

36. Bahtı, zenci yüzü gibi, ağarmaz; işleri hep tersine gider;çıkmaz düze.

37. (O Şeyhî) rahat ümit etti, zahmetler gördü; zenginlik istedi,hep sıkıntılar, dertler buldu.

38. Bu halini nasıl izah edeceğini düşünürken, bu hikâyenin münasebeti geldi (bile).

Harnâme’nin Başlangıcı Hal Münasebetinin Hikâyesi

39. Yük taşımaktan pek incinmiş ve inim inim inleyen zayıf,çelimsiz bir eşek vardı.

40. Bazen odun, bazen de su taşırdı; (Yorgunluktan) gece ve gündüz keder ve sıkıntı içinde idi.

41. O kadar ağır yükler taşıyordu ki, yaralanmış teninde/derisinde tüyden eser kalmamıştı.

42. Ne tüyü? Vücudunda et ve deri bile kalmamıştı; yükler altında kan tere batmıştı.

43. Onu bu halde gören: “Çatılmış kemikten ibaret bir şeyin yürümesi şaşılacak şey değil mi?” derdi.

44. Dudağı sarkmış ve çenesi düşmüştü; arkasına bir sinek konsa, taşıyamaz / yorulurdu.

45. Bir avuç samanı görse (uzun süreli açlıktan) teni arpa gibi doğranırdı.

46. (Ölse de nasiplensek diye bekleyen) kargalar kulağında toplanır; sinekler ise gözünün yağında dolanırdı.

47. (Zayıflığı o haldeydi ki) arkasından palanı alınsa, geriye kalan sanki bir it artığından farksızdı.

48. Bir gün (pek de insafı olmayan) sahibi ona yardım etti; yani lütuf ve iyilik gösterdi.

49. Palanını aldı ve onu otlağa saldı; eşek otlayarak biraz öteye yürüdü.

50. Otlakta gözleri ateşli göğüsleri gergin/dolgun halde yürüyen(mağrur) öküzler gördü.

51. Otlağı (iştahla ve yok edercesine) sömürüp yiyorlardı; bir kılını çekecek olsan (çekilen kılın yerinden) yağları damlardı.

52. Bazısının boynuzu ay gibi, kiminin ise halka halka yay gibiydi.

53. Koşuşuşarak etrafa keyifli nağmeler saldıklarında dağ ve kale kapısı yankılanırdı.

54. Miskin/zavallı eşek (otlakta) dolanıp dururken sığırları görüp onlara hayran kaldı.

55. (Öküzler) bazen yaylalarda bazen kışlaklarda yaşarlar;rahat ve neşe içinde gezip durulardı.

56. Ne yular dertleri vardı, ne palan sıkıntıları; ne de (zavallı eşek gibi) yük altında inliyorlardı.

57. Eşek bu duruma şaşırdı ve düşündü; kendi durumunu gözleri önüne getirdi.

58. Biz yaratılışta, elde, ayakta, şekilde ve görünüşte bu öküzlerle biriz.

59. O halde bunların başlarına taç neden; bizdeki bu fakirlik ve ihtiyaç neden?

60. Bizi gör (ki), arpa derdi yay haline getirdi; (ne ile beslen- diler de) bunların boynuzları ay gibi oldu.

61. (Derin düşüncelere dalmışken) bu müşkülümü falanca akıllı eşekten başkası çözemez dedi.

62. Eşekler arasında hem bilge, hem anlayışlı, çok da akıllı bir eşek vardı.

63. Yük altında çalışmaktan çok yağlar sızdırmış/çile çekmiş, gün görmüş bir

eşekti bu. 64. Tufan’da, Nuh Peygamber’in gemisine girmesi için kuyruğu ile İblis’e yol vermişti.

65. Bu bilge eşek: “Üzeyir’in ölen eşeği dirilirken döşeği ben döşedim” dermiş.

66. Hz. İsa/Mesih’in eşeği güzel sesli, maharetli ve güzel konuşur diye ona hürmet edermiş.

67. Bilge eşek o kadar büyüktü ki, kurt onun kulağından korkar;aslan da çomağından ürkerdi.

68. Bu miskin eşek, o ulu eşeğin huzuruna vardı; yüz sürdü ve”ey ulu önderimiz”:

69. Sen eşekler içinde en mükemmel olansın, akıllısın, işini bilen ve erdem sahibisin.

70. Senin hizmetinde olmak kötüleri ıslah eder; sana kıyasla Deccâl’in eşeğine sağır ve kör derler.

71. Sen müminleri konaklarına ulaştırırsın; iyi kimselerin bineği olma şerefine mazharsın.

72. Hatip olanlara senin nesebin örnektir; nefesinse ediplere hoş gelir.

73. Yüce bilge! Şüphesiz sen bilge eşeksin; müşkülüm var;lütfedip hallet.

74. Bugün otlakta göğüslerini gererek yürüyen öküzler gördüm.

75. Her birisi semiz ve kuvvetliydi; içleri ve dışları yağlı ve etliydi.

76. Bunlara sultan tacı/boynuz neden layık görüldü (biz de hayvan isek onlardan farkınız ne); bunu bize bildir.

77. Bizim gökyüzünde (talih) yıldızımız mı yok ki, yeryüzün de boynuzumuz olmadı.

78. Eşek sığırdan niçin daha kötü olsun; insanoğlu bunu atasözü olarak söyler ki:

79. ”Eşek her ne kadar hor ve anlayışsız ise de, yük çektiği için şerefli ve hürmet hak eden bir hayvandır”.

80. Mademki yük çekmekte biz sığırdan üstünüz; öyleyse boynuza neden layık olamadık?

81. Görmüş geçirmiş ihtiyar eşek şöyle cevap verdi: Ey belâ bağına esir olmuş eşek!

82. Eğer aklında noksan yoksa anla! Bu işin aslına sebep şu:

83. Yaratıcı öküzü yarattığında, O rızık verici, onu rızık sebebi yaptı.

84. (Öküzler) gece gündüz arpa ve buğdayla uğraşırlar, onu otlayıp onu dişlerler.

85. Bunlar böyle bir mukaddes nimetin (ekmeğin) meydana gelmesine sebep

oldukları için, yaratıcı o şeref ve kıymeti bunlara verdi.

86. Başlarına devlet/mutluluk tacı konuldu; içlerine ve dışlarına et ve yağ doldu.

87. Bizim en önemli işimiz odun taşımaktır; içimizi yakan da o değersiz, aşağılık şeydir.

88. Boynuz bir yana, gerçekte bize kulak ve kuyruk bile çoktur.

89. Zayıf, inleyen ve gönlü yaralı eşek (bu cevap üzerine) yüz dert ile döndü.

90. Dedi ki: Bu işin aslı/esası açıklandığı için kolaylaştı (her şey açıklığa kavuştu).

91. (Öyleyse) ben de gideyim buğday yetiştirmek için çalışayım; yazı kışı o işte/

uğraşta geçireyim.

92. Daha ne kadar yükler taşıyıp odun ile dayaklar yiyeceğim;ben de buğday yiyerek şeref ve değer kazanayım.

93. (Düşüncelere dalmış halde) gezerken yeşermiş bir ekin gördü; sanki o ekine (mahrumiyet sebebiyle) kin beslerdi.

94. Aşk ile gidip tarlayı işlemeye başladı; (kavuştuğu nimetin sarhoşluğuyla) bir yandan ayağı ile çiğneyip eziyor, bir taraftan da ekinleri dişliyordu.

95. Aç eşek yeşermiş arpayı/ekini görünce (adeta) can derdinin ilacını buldu.

96. Her defasında şevkle kavradığı ekinle beraber toprağını da eşek yükü gibi götürüyordu.

97. Yeşil ekini ter içinde (kalarak) öyle yedi ki, ekinden eser kalmadı: Gören: “ne kara/ekinsiz tarla” derdi.

98. Ekini yiyip karnı doyunca tegannî edip (anırıp) yuvarlandı ve biraz debelendi.

99. Bağırıp şarkı söylemeye (anırmaya), taşıdığı ağır yükleri hatırlayıp anırmaya başladı.

100. Güzel sözlü bir adam: “nimet, nağmesiz olursa gamdır”demiş.

101. Bunu bilen eşeğin içinde şevki kabardı ve âşıkların nağmesini râst makamlardan icra etti.

102. Tîz (ince, keskin) perdeden bağırdı, muhayyer makamında gezindi ve karar kıldı.

103. Düzenlemek bir yana, o dünyanın utancı olan eşek,perdesini açtığı için, ahengi/uyumu bozdu.

104. Eşek seslerin en çirkinini terennüm edince, hadise ekin sahibine arz olundu.

105. Adam elinde bir sopa hemen yola çıktı; tarlasını o halde görünce “âh” dedi.

106. Gördü ki, yerler taneden temizlenmiş, yeşil ekinliğin yerini kara toprak almıştı.

107. Sövmek gönlünü soğutmadı; eşeği dövmekle de hiddeti geçmedi.

108. Sövüp dövmeyi bırakıp bıçağını çekti; eşeğin kulağını ve kuyruğunu kesti.

109. Canı yanan zavallı eşek, gözyaşı yerine kanını dökerek kaçtı.

110. Yolda ansızın o yaşlı eşeğe rastladı; yaşlı eşek halini sordu; miskin eşek dert ile âh etti.

111. Acındırıp inleyerek dedi ki: Ey yaşlı ve koca tilki gibi yalan dolan dolu eşek.

112. Gerçek olmayan şeyi (batılı) isteyerek haktan ayrıldım;boynuz umudum kulaktan ayrıldım.

113. O gam yükü altında, kaygı balçığın da şaşırıp kalmış,hayrete düşmüş topal eşek benim.

114. Ne ağır yükümü bir nefes kaldıracak biri var, ne de yükün taşınmasına yardım edecek bir kimse.

115. Ben ki, arpaya muhtaç koca bir dilenciyken başıma taç giydirilmesini bekledim.

116. Helalden rızık isterken, varımı yoğumu haramîlerin nasibi,kısmeti yaptım.

117. O domuzlara (hak ettikleri ceza için) padişahın emri olmazsa, âh kulak ile kuyruk gitti demektir.

118. Padişahın buyruğu dâim olsun, gökyüzü onun uşağı, felek kölesidir.

119. Ayak takımından haddini bilmez bir iki yol kesici kişi kim oluyor ki padişahın fermanına karşı geliyor.

120. Padişahın kahrı, -Allah korusun- felek bile serkeşlik etse onun altını üstüne getirir.

121. İnilti, feryâd göklere ulaştı. Ey adaletli padişah! Merhamet ve adalet lütfet.

122. Şeyhî, inilti ve âhı /sızlanmayı artık uzatma; padişahın nüktedandır; merâmını anlar.

123. Lütuf ve ihsânın çoğalmasını istersen, devlet duasını eksik yapma.

124. Bu her şeyin tersine olduğu zamane câhile naz, ehil kimseye niyâz ettirdiği müddetçe,

125. Kalbi temiz olmayan, riyakâr dünya, irfan ehlini dışarı atıp bilgisizi padişahın husûsi meclisine aldırdığı sürece,

126. O padişahın işi yücelik ve naz, düşmanlarını ise gam ve niyâz/yakarma olsun.



Ahmedabad