Harnâme - Şeyhî'nin Harnâme Mesnevisi, Konusu ve Günümüz Türkçesi
Şeyhî’nin Harnâme adlı mesnevisi; konusu, edebî özellikleri ve günümüz Türkçesi açıklamasıyla birlikte detaylı olarak inceleniyor.
Eserin konusu, güçsüz ve zayıf bir eşeğin durumunu sorgulamasıyla başlar. Eşek, iyi beslenen öküzleri görerek onların sahip olduğu rahat yaşamı ister; ancak sonunda bu isteğinin bedelini ağır öder. Bu hikâye aracılığıyla Şeyhî, kanaatkâr olmanın önemi, haddini bilmenin gerekliliği ve toplumdaki sınıf farklarını eleştirel bir bakışla işler.
Harnâme, mesnevi nazım biçimiyle ve aruz ölçüsüyle yazılmıştır. Kısa hacimli olmasına rağmen güçlü bir anlatıma sahiptir. Alegorik yapısı, sade olay örgüsü ve düşündürücü mesajlarıyla Divan edebiyatında ayrı bir yere sahiptir. Özellikle öğretici ve eleştirel yönüyle hem edebî hem de kültürel açıdan değerli bir eserdir.
Divan Edebiyatı Genel Özellikleri Slayt - Ders Notu başlıklı yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.
HARNÂME
1. Evvel ol bî-zevâl ü hayy ü alîm
Âhir ol zü’l-celâl-i ferd ü kadîm
2. Zâhir ol Rabb ü Râzık u Vehhâb
Bâtın ol Berr ü Bârî-i Tevvâb
3. Mübdi-i kâinât ü fâyiz-i cûd
Ki vücûdından oldı her mevcûd
4. Yir ü gök arş u kürs ü levh ü kalem
İns ü cin iç ü tış u cûd u adem
5. Kabza-i kudretinde lâ-şeydür
Kamu fânī vü bâki ol Hayy’dür
6. Toldurup yir ü göği ibretden
Enbiyâ virmişidi kudretden
7. K’ideler toğrı yollara irşâd
Bildüreler nedür salâh ü fesâd
8. Ahmed’i kıldı kamudan muhtâr
Efdalü’r-rüsl ü ekremü’l-ebrâr
9. Şeref-i enbiyâ vü hayr-i enâm
Güher-i asfiyâ vü tâc-ı kirâm
10. Toludur arş u ferş nûrundan
Ehl-i küfr anlamaz gurûrundan
11. Anda kim kıldı izz ile mîrâc
Oldı naleyn fark-ı aleme tâc
12. Bulduğunca cihân sebât ü devâm
Ana vü âline salât ü selâm
Der-medh-i Sultân Murâd Hân (Halleda’llâhu Mülkehû)
13. Yine âlem cemâli hürremdür
Dîn ü devlet esâsı muhkemdür
14. Nazar-ı âfitâb kîtî tâb
Öyle olur çün ide fethü’l-bâb
15. Yani kim Hüsrev-i Sikender-der
Şâh-ı âdil-dil-i muzaffer-fer
16. Maksad- dil murâd-ı cân u cihân
Şeh ü Sultân Murâd Hân-ı zamân
17. Dem-i rûhı dürû-ı âdemdür
Âlem-i cân u cân-ı âlemdür
18. Kademi yir yüzini ideli pâk
Fark-ı eflâk tozca görmez hâk
19. Devlet olduysa halka fahr-i güzîn
Fahr idinür adını devlet ü dîn
20. Kadrinün bedri sadr-ı devletde
Güneşe zerre diye rifatde
21. Nûr umar âfitâb râyından
“Şey lillâh” dir ay sarâyından
22. Oldı Yecûc ü fitneden âzâd
Halk içün tîği sed çeker pûlâd
23. Âyet-i münzel oldı şânında
Feth u nusret anun zamânında
24. Öyle korkar adû kılıcından
Ki tamar kanı her kıl ucundan
25. Ol atâdan ki kıldı kısm ana Hak
Çâşnîdür bu saltanat el-hak
26. Meclis-i ıyşına ola bâkî
Mihr ile meh nedîm ile sâkî
27. Düni ferruh güni saîd olsun
Günde bir memleket mezîd olsun
28. Ömri yir durduğunca kâim ola
Bahtı gök döndüğünce dâim ola
29. Devletinde kamu zemîn ü zamân
Toldı şâdî vü buldı emn ü emân
30. Nergis urındı tâc-ı zerrîni
Giydi sûsen libâçe-i Çîn’i
31. Lâle destinde la’l sâgardur
Goncanun kîsesi tolu zerdür
32. Öyle emn irdi yohsul u bâya
K’eylemez kimse güç meger yaya
33. Toldı ol resme âlem içi ferâh
Ki ciger-hûn degül meger ki kadeh
34. Çıkdı Çîn ü Hıtâ’ya âvâze
Açdı Rûm içre adli dervâze
35. Zevk içinde cihân meger Şeyhî
Yeter uş mihnet ü belâ dahi
36. Bahtı zengi yüzi tek ağarmaz
İşi başmaklayın başa varmaz
37. Râhat umdukça gördi zahmetler
Devlet isteyü buldı mihnetler
38. Fikr olurken bu hâletün sıfatı
Geldi bu kıssanun münâsebeti
İbtidâ-i Harnâme Hikâyet-i Münâsebet-i Hâl
39. Bir eşek var idi zaîf ü nizâr
Yük elinden katı şikeste vű zâr
40. Gâh odunda vü gâh suda idi
Dün ü gün kahr ile kısuda idi
41. Ol kadar çeker idi yükler ağır
Ki teninde tü komamışdı yağır
42. Nice tü kalmamışdı et ü deri
Yükler altında kana batdı teri
43. Eydür idi gören bu sûretlü
Tan degül mi yürür sünük çatlu
44. Dudağı sarkmış u düşmüş enek
Yorulur arkasına konsa sinek
45. Doğranur idi arpa arpa teni
Gözi görünce bir avuç samanı
46. Kargalar dirneği kulağında
Sinegün seyri gözü yağında
47. Arkasından alınsa palanı
San ki it artuğuydı kalanı
48. Bir gün issi ider inâyet ana
Yani kim gösterür riâyet ana
49. Aldı palanını vü saldı ota
Otlayarak biraz yürüdi öte
50. Gördü otlakda yürür öküzler
Odlu gözler ü gerlü göğüsler
51. Semirüp öyle yirler otlağı
Bir kılın çekseler tamar yağı
52. Boynuzı bazısınun ay bigi
Kiminün halka halka yay bigi
53. Yügrüşüp çün iderler âvâze
Yankulanırdı dağ u dervâze
54. Har-ı miskîn ider iken seyrân
Kaldı öküzleri görüp hayrân
55. Geh yürürler ferâgat u hoş-dil
Gah yaylak u kışla geh menzil
56. Ne yular derdi ne gam-ı palan
Ne yük altında haste vü nâlân
57. Acebe kaldı vü tefekkür ider
Kendi ahvâlini tasavvur ider
58. Ki birüz bunlarunla hilkatde
Elde ayakda şekl ü sûretde
59. Bunlarun başına taç neden
Bizde bu fakr u ihtiyaç neden
60. Bizi gör arpa derdi yay itdi
Bunlarun boynuzın kim ay itdi
61. Didi bu müşkilümi itmez hall
Meger ol bir filân har-ı a’kal
62. Var idi bir eşek firâsetlü
Hem ulu hem dahi kiyâsetlü
63. Çok geçirmüş zamâneden çağlar
Yükler altında sızırup yağlar
64. Nuh Peygamber’ün gemisine ol
Virmiş İblîs’e kuyruğı ile yol
65. Dir imiş ben döşer idüm döşegi
Dirilürken ölüp Üzeyr eşegi
66. Hoş-nefesdür deyü vü ehl-i fasîh
Hürmet eyler imiş hımâr-ı Mesîh
67. Kurt korkar idi kulağından
Arslan ürker idi çomağından
68. Ol ulu katına bu miskîn har
Vardı yüz sürdi didi ey server
69. Sen eşekler içinde kâmilsin
Âkil ü şeyh ü ehl ü fâzılsın
70. Anda k’ıslah ide tapun şer ü şûr
Har-ı Deccâl’e diyeler ker ü kûr
71. Menzil-i müminîne rehbersin
Merkeb-i sâlihîne mazharsın
72. Nesebindür mesel hâtiblere
Nefesin hoş gelir edîblere
73. Sen eşeksin ne şek hakîm-i ecel
Müşkülüm var keremden itgil hall
74. Bu gün otlakda gördüm öküzler
Gerüben yürür idi gögüzler
75. Her birisi semiz ü kuvvetlü
İç ü tışı yağlı vü etlü
76. Niçün oldı bulara erzânî
Bize bildür şu tâc-ı sultânî
77. Yok mudur gökde ıldızumuz
K’olmadı yir yüzünde boynuzumuz
78. Çün sığırdan eşek nite ola kem
Çün meseldür ki der benî Âdem
79. Har eger hor u bî-temiz oldı
Çünki yük tutar ol aziz oldı
80. Bâr-keşlikde çün biziz fâyık
Boynuza niçün olmaduk lâyık
81. Böyle virdi cevâbı pîr eşek
K’ey belâ bendine esîr eşek
82. Bu işin aslına işit illet
Anla aklında yok ise kıllet
83. Ki öküzü yaradıcak Hallâk
Sebeb-i rızk kıldı ol Rezzâk
84. Dün ü gün arpa buğda işlerler
Anı otlayup anı dişlerler
85. Çün bular oldu ol azîze sebep
Virdi ol izzeti bulara Çalap
86. Tâc-ı devlet konuldı başlarına
Et ü yağ toldı iç ü tışlarına
87. Bizüm ulu işimüz odundur
Od uran içimüze o dûndur
88. Bize çokdur hakîkî buyrukda
Nice boynuz kulağ u kuyruk da
89. Döndi yüz derd ile zaîf eşek
Zâr u dil-haste vü nahîf eşek
90. Didi sehl ola bu işin aslı
Çünki şerh oldı bâbı vü faslı
91. Varayın ben de buğday işleyeyin
Anda yaylayup anda kışlayayın
92. Nice yiyem odun ile letler
Bulayım buğday ile izzetler
93. Gezerek gördü bir göğermiş ekin
Sanki tutardı ol ekin ile kin
94. Aşk ile döndi girdi işlemeğe
Gâh ayaklayu gâh dişlemeğe
95. Arpa gördi gögermiş aç eşek
Buldı can derdine ilaç eşek
96. Değme kerret ki şevk ile kavrar
Toprağın bile götürür har-vâr
97. Öyle yidi gök ekini terle
Ki gören dir zihî kara tarla
98. Yiyerek doydu karnı çağnadı
Yuvalandı vü biraz ağnadı
99. Başladı yırlayıp çağırmağa
Anıp ağır yükin anırmaya
100. Dimiş ol Âdemî ki hoş-demdür
Niam oldukda bî-nagam gamdur
101. Bes edip cûş içinden eşvâkı
Rast düzdi nevâ-yı uşşâkı
102. Çeker âvâz tîz ider perde
Hoş ser-âgâz ider muhayyerde
103. Nice düzmek ki bozdı âhengi
Perdesin açdı ol cihân nengi
104. Çıkarur har çün “enkerü’l-esvât”
Ekin issine arz olur arasât
105. Ağaç elinde azm-i râh itdi
Tarlasını göricek âh itdi
106. Dâneden gördi yeri pâk olmuş
Gök ekinliği kara hâk olmuş
107. Yüreği sovumadı söğmek ile
Râhat olmadı gönli döğmek ile
108. Bıçağın çekdi kodı ayruğını
Kesdi kulağını vü kuyruğını
109. Kaçar eşek acıyarak canı
Dökülüp yaşı yerine kanı
110. Uğrayu geldi pîr eşek nâgâh
Sordı hâlini kıldı derd ile âh
111. Derd ile inleyü didi ey pîr
Har-ı rûbâh gibi pür-tezvîr
112. Batıl isteyü hakdan ayrıldum
Boynuz umdum kulakdan ayrıldum
113. Benem ol har yükündeki har-ı leng
Gussalar balçığına vâlih ü deng
114. Ne yüküm bir nefes giderici var
Ne biraz çekmegine yarıcı var
115. Har-ı gedâ iken arpaya muhtâç
Gezerem ki urıla başuma tâç
116. İster iken helâlden rûzî
Varum itdüm harâmîler rûzî
117. Ger tonuzlara olmaya buyruk
Âh gitdi kulağ ile kuyruk
118. Hükm-i sultân ki ola pâyende
Çarh çâkerdür felek bende
119. Kim ola bârî bir iki eclâf
İde tevki-i pâdişâha hilâf
120. Şâh kahrı “neûzü bi’llâh” eger
Carh baş çekse ider zîr ü zeber
121. Göklere irdi nâle vü feryâd
Dâd iy pâdişâh-ı âdil-dâd
122. Şeyhî uzatma nâle vü âhın
Nüktedândur bilir şehen-şâhın
123. Ger inâyetden istersen tevfîr
Kılma devlet duâsını taksîr
124. Nice kim bu zamâne-i nâsâz
Câhile nâz vire ehle niyâz
125. Ne kadar kim cihân-ı bî-ihlâs
Ârifi hâriç ide âmiyi hâs
126. Ol şehün işi izz ü nâz olsun
Düşmeninün gam u niyâz olsun
Şeyhî
[Feilâtün / Mefâilün / Feilün]
HARNAME'NİN GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE AÇIKLAMASI
1. Cümle varlığın başlangıcı ve sonu, sonu olmayan hayatın sahibi ve her şeyi ziyadesiyle bilen; ezelden beri var olan, teklik ve yüceliğin sahibi O yaratıcıdır.
2. O bağışlaması çok, rızık verici, terbiye eden (Allah)eserleriyle (tecellisiyle) ortada olsa da, O hayır işleyen, çokça affeden, kulların tövbelerini kabul eden yaratıcı gerçekte gizlidir.
3. Dünyadaki her varlık, evreni yoktan ve emsalsiz bir mükemmellikte yaratan, cömertliği ziyâde olan, O yaratıcının mevcûdiyeti sayesinde varolmuştur.
4. Yer ve gök, arş ve kürs, her şeyin yazıldığı soyut levha ve herşeyi o levhaya yazan kalem; insan ve cin, zahiri ve batıni âlem varlık ve yokluk,
5. O'nun kudretinin avucunda hiçbir şeydir. Her şey geçici,ebedî/sonsuz olan, O hayat sahibi Allah'tır.
6. Yeri ve göğü ibret vesikalarıyla dolduran O, (insanlığa)kudretiyle peygamberler gönderdi;
7. Kurtuluşun ve bozgunluğun ne olduğunu bilsinler ve insanları doğru yollara sevk etsinler diye.
8. Ahmed'i (Hz. Muhammed) bütün yaratılmışların içinden seçkin, iyi kimselerin en yücesi, bütün peygamberler içinde en üstün;
9. Nebilere şeref, halk içinde en hayırlı, gönlü saf kimselerin incisi, büyüklerin baş tacı kıldı.
10. Gökler ve yer O'nun (Hz. Muhammed) nuruyla dolu olduğuhalde, kâfirler gururları engel olduğu için bunu anla(ya)mazlar.
11. O, (Hz. Muhammed) şeref ve izzetle Mirâç’a çıktığında papuçları âlemlerin başına taç oldu.
12. Dünya dönmeye devam edip ayakta kaldığı müddetçe,selam ve dua O'na ve O'nun ehline (ailesine) olsun.
Sultan Murad Han’ın Medhi Hakkında (Allah O’nun mülkünü sonsuz kılsın)
13. Yine dünyanın yüzü gülmektedir; din ve devletin temeli(padişah sayesinde) sağlamdır.
14. Cihanı aydınlatan, kapıları açan güneşin bakışı ortaya çıkınca böyle olur.
15. Yani o (herkesin başvurduğu) kapısı İskender’in kapısına benzeyen hükümdar, zaferin ışığı ve âdil gönüllü padişah;
16. Gönlün maksadı, cihanın ve canın muradı, zamanın hükümdarı Sultan Murad Han;
17. (O padişahın) ruhunun nefesi; insanlığın ruhu, canın âlemi ve âlemin canıdır.
18. (Onun) ayağı yeryüzünü temizlediğinden beri, toprak gökyüzünü toz değerinde (bile) görmez.
19. Devlet halk için güzide bir övünç kaynağı ise de, devlet vedin onun adıyla övünür.
20. Kıymet ve itibarının dolunayı, devletin başında(parladıkça), yükseklikte güneşe bile zerre der.
21. Güneş, ışık umar onun aklından; Ay ise “Allah için bir şey”diye sadaka dilenir sarayından.
22.(Onun zamanında devlet) fitne ve Yecûc’ünden kurtuldu;onun kılıcı halkı için çelik set çeker.
23. Onun zamanındaki fetih ve zafer, (âdeta) şânını bildirmek üzere gökten inen âyet oldu.
24. Düşman onun kılıcından o kadar korkar ki, (vücudundaki)her kılının ucundan kanı damlar.
25. Allah (o padişaha) öyle ihsanlar verdi ki, saltanat ona bunlardan bir çeşnidir ancak.
26. Onun meclislerinde Güneş ebediyete kadar sohbet arkadaşı Ay da sâkî (içki sunan) olsun.
27. Gecesi mutlu, günü kutlu olsun; toprağı günde bir ülke çoğalsın.
28. Ömrü yer durduğunca sürsün; bahtı gök döndüğünce devam etsin.
29. Onun saltanatında bütün zaman ve zemin sevinç dolup korkusuzluk ve emniyet hâkim oldu.
30. Nergis altından tâcını takındı başına; susam ipekli kaftanını giydi üstüne.
31. Elinde la’lden kadeh vardır lâlenin, kesesi altın doldudur goncanın.
32. Yoksul ve zengin öyle emindir ki (birbirinden), kimse yaydan başkasına güç göstermez.
33. Âlemin içi öyle ferah doludur ki, kadeh dışında ciğeri kanlı kimse yoktur.
34. Adaleti Anadolu’da büyük bir kapı açtı diye, Çin ile Hıta’da duyuldu nâmı.
35. Dünya zevk, sefa içindedir ama, Şeyhî’nin nimeti zahmet ve belâdan ibaret.
36. Bahtı, zenci yüzü gibi, ağarmaz; işleri hep tersine gider;çıkmaz düze.
37. (O Şeyhî) rahat ümit etti, zahmetler gördü; zenginlik istedi,hep sıkıntılar, dertler buldu.
38. Bu halini nasıl izah edeceğini düşünürken, bu hikâyenin münasebeti geldi (bile).
Harnâme’nin Başlangıcı Hal Münasebetinin Hikâyesi
39. Yük taşımaktan pek incinmiş ve inim inim inleyen zayıf,çelimsiz bir eşek vardı.
40. Bazen odun, bazen de su taşırdı; (Yorgunluktan) gece ve gündüz keder ve sıkıntı içinde idi.
41. O kadar ağır yükler taşıyordu ki, yaralanmış teninde/derisinde tüyden eser kalmamıştı.
42. Ne tüyü? Vücudunda et ve deri bile kalmamıştı; yükler altında kan tere batmıştı.
43. Onu bu halde gören: “Çatılmış kemikten ibaret bir şeyin yürümesi şaşılacak şey değil mi?” derdi.
44. Dudağı sarkmış ve çenesi düşmüştü; arkasına bir sinek konsa, taşıyamaz / yorulurdu.
45. Bir avuç samanı görse (uzun süreli açlıktan) teni arpa gibi doğranırdı.
46. (Ölse de nasiplensek diye bekleyen) kargalar kulağında toplanır; sinekler ise gözünün yağında dolanırdı.
47. (Zayıflığı o haldeydi ki) arkasından palanı alınsa, geriye kalan sanki bir it artığından farksızdı.
48. Bir gün (pek de insafı olmayan) sahibi ona yardım etti; yani lütuf ve iyilik gösterdi.
49. Palanını aldı ve onu otlağa saldı; eşek otlayarak biraz öteye yürüdü.
50. Otlakta gözleri ateşli göğüsleri gergin/dolgun halde yürüyen(mağrur) öküzler gördü.
51. Otlağı (iştahla ve yok edercesine) sömürüp yiyorlardı; bir kılını çekecek olsan (çekilen kılın yerinden) yağları damlardı.
52. Bazısının boynuzu ay gibi, kiminin ise halka halka yay gibiydi.
53. Koşuşuşarak etrafa keyifli nağmeler saldıklarında dağ ve kale kapısı yankılanırdı.
54. Miskin/zavallı eşek (otlakta) dolanıp dururken sığırları görüp onlara hayran kaldı.
55. (Öküzler) bazen yaylalarda bazen kışlaklarda yaşarlar;rahat ve neşe içinde gezip durulardı.
56. Ne yular dertleri vardı, ne palan sıkıntıları; ne de (zavallı eşek gibi) yük altında inliyorlardı.
57. Eşek bu duruma şaşırdı ve düşündü; kendi durumunu gözleri önüne getirdi.
58. Biz yaratılışta, elde, ayakta, şekilde ve görünüşte bu öküzlerle biriz.
59. O halde bunların başlarına taç neden; bizdeki bu fakirlik ve ihtiyaç neden?
60. Bizi gör (ki), arpa derdi yay haline getirdi; (ne ile beslen- diler de) bunların boynuzları ay gibi oldu.
61. (Derin düşüncelere dalmışken) bu müşkülümü falanca akıllı eşekten başkası çözemez dedi.
62. Eşekler arasında hem bilge, hem anlayışlı, çok da akıllı bir eşek vardı.
63. Yük altında çalışmaktan çok yağlar sızdırmış/çile çekmiş, gün görmüş bir
eşekti bu. 64. Tufan’da, Nuh Peygamber’in gemisine girmesi için kuyruğu ile İblis’e yol vermişti.
65. Bu bilge eşek: “Üzeyir’in ölen eşeği dirilirken döşeği ben döşedim” dermiş.
66. Hz. İsa/Mesih’in eşeği güzel sesli, maharetli ve güzel konuşur diye ona hürmet edermiş.
67. Bilge eşek o kadar büyüktü ki, kurt onun kulağından korkar;aslan da çomağından ürkerdi.
68. Bu miskin eşek, o ulu eşeğin huzuruna vardı; yüz sürdü ve”ey ulu önderimiz”:
69. Sen eşekler içinde en mükemmel olansın, akıllısın, işini bilen ve erdem sahibisin.
70. Senin hizmetinde olmak kötüleri ıslah eder; sana kıyasla Deccâl’in eşeğine sağır ve kör derler.
71. Sen müminleri konaklarına ulaştırırsın; iyi kimselerin bineği olma şerefine mazharsın.
72. Hatip olanlara senin nesebin örnektir; nefesinse ediplere hoş gelir.
73. Yüce bilge! Şüphesiz sen bilge eşeksin; müşkülüm var;lütfedip hallet.
74. Bugün otlakta göğüslerini gererek yürüyen öküzler gördüm.
75. Her birisi semiz ve kuvvetliydi; içleri ve dışları yağlı ve etliydi.
76. Bunlara sultan tacı/boynuz neden layık görüldü (biz de hayvan isek onlardan farkınız ne); bunu bize bildir.
77. Bizim gökyüzünde (talih) yıldızımız mı yok ki, yeryüzün de boynuzumuz olmadı.
78. Eşek sığırdan niçin daha kötü olsun; insanoğlu bunu atasözü olarak söyler ki:
79. ”Eşek her ne kadar hor ve anlayışsız ise de, yük çektiği için şerefli ve hürmet hak eden bir hayvandır”.
80. Mademki yük çekmekte biz sığırdan üstünüz; öyleyse boynuza neden layık olamadık?
81. Görmüş geçirmiş ihtiyar eşek şöyle cevap verdi: Ey belâ bağına esir olmuş eşek!
82. Eğer aklında noksan yoksa anla! Bu işin aslına sebep şu:
83. Yaratıcı öküzü yarattığında, O rızık verici, onu rızık sebebi yaptı.
84. (Öküzler) gece gündüz arpa ve buğdayla uğraşırlar, onu otlayıp onu dişlerler.
85. Bunlar böyle bir mukaddes nimetin (ekmeğin) meydana gelmesine sebep
oldukları için, yaratıcı o şeref ve kıymeti bunlara verdi.
86. Başlarına devlet/mutluluk tacı konuldu; içlerine ve dışlarına et ve yağ doldu.
87. Bizim en önemli işimiz odun taşımaktır; içimizi yakan da o değersiz, aşağılık şeydir.
88. Boynuz bir yana, gerçekte bize kulak ve kuyruk bile çoktur.
89. Zayıf, inleyen ve gönlü yaralı eşek (bu cevap üzerine) yüz dert ile döndü.
90. Dedi ki: Bu işin aslı/esası açıklandığı için kolaylaştı (her şey açıklığa kavuştu).
91. (Öyleyse) ben de gideyim buğday yetiştirmek için çalışayım; yazı kışı o işte/
uğraşta geçireyim.
92. Daha ne kadar yükler taşıyıp odun ile dayaklar yiyeceğim;ben de buğday yiyerek şeref ve değer kazanayım.
93. (Düşüncelere dalmış halde) gezerken yeşermiş bir ekin gördü; sanki o ekine (mahrumiyet sebebiyle) kin beslerdi.
94. Aşk ile gidip tarlayı işlemeye başladı; (kavuştuğu nimetin sarhoşluğuyla) bir yandan ayağı ile çiğneyip eziyor, bir taraftan da ekinleri dişliyordu.
95. Aç eşek yeşermiş arpayı/ekini görünce (adeta) can derdinin ilacını buldu.
96. Her defasında şevkle kavradığı ekinle beraber toprağını da eşek yükü gibi götürüyordu.
97. Yeşil ekini ter içinde (kalarak) öyle yedi ki, ekinden eser kalmadı: Gören: “ne kara/ekinsiz tarla” derdi.
98. Ekini yiyip karnı doyunca tegannî edip (anırıp) yuvarlandı ve biraz debelendi.
99. Bağırıp şarkı söylemeye (anırmaya), taşıdığı ağır yükleri hatırlayıp anırmaya başladı.
100. Güzel sözlü bir adam: “nimet, nağmesiz olursa gamdır”demiş.
101. Bunu bilen eşeğin içinde şevki kabardı ve âşıkların nağmesini râst makamlardan icra etti.
102. Tîz (ince, keskin) perdeden bağırdı, muhayyer makamında gezindi ve karar kıldı.
103. Düzenlemek bir yana, o dünyanın utancı olan eşek,perdesini açtığı için, ahengi/uyumu bozdu.
104. Eşek seslerin en çirkinini terennüm edince, hadise ekin sahibine arz olundu.
105. Adam elinde bir sopa hemen yola çıktı; tarlasını o halde görünce “âh” dedi.
106. Gördü ki, yerler taneden temizlenmiş, yeşil ekinliğin yerini kara toprak almıştı.
107. Sövmek gönlünü soğutmadı; eşeği dövmekle de hiddeti geçmedi.
108. Sövüp dövmeyi bırakıp bıçağını çekti; eşeğin kulağını ve kuyruğunu kesti.
109. Canı yanan zavallı eşek, gözyaşı yerine kanını dökerek kaçtı.
110. Yolda ansızın o yaşlı eşeğe rastladı; yaşlı eşek halini sordu; miskin eşek dert ile âh etti.
111. Acındırıp inleyerek dedi ki: Ey yaşlı ve koca tilki gibi yalan dolan dolu eşek.
112. Gerçek olmayan şeyi (batılı) isteyerek haktan ayrıldım;boynuz umudum kulaktan ayrıldım.
113. O gam yükü altında, kaygı balçığın da şaşırıp kalmış,hayrete düşmüş topal eşek benim.
114. Ne ağır yükümü bir nefes kaldıracak biri var, ne de yükün taşınmasına yardım edecek bir kimse.
115. Ben ki, arpaya muhtaç koca bir dilenciyken başıma taç giydirilmesini bekledim.
116. Helalden rızık isterken, varımı yoğumu haramîlerin nasibi,kısmeti yaptım.
117. O domuzlara (hak ettikleri ceza için) padişahın emri olmazsa, âh kulak ile kuyruk gitti demektir.
118. Padişahın buyruğu dâim olsun, gökyüzü onun uşağı, felek kölesidir.
119. Ayak takımından haddini bilmez bir iki yol kesici kişi kim oluyor ki padişahın fermanına karşı geliyor.
120. Padişahın kahrı, -Allah korusun- felek bile serkeşlik etse onun altını üstüne getirir.
121. İnilti, feryâd göklere ulaştı. Ey adaletli padişah! Merhamet ve adalet lütfet.
122. Şeyhî, inilti ve âhı /sızlanmayı artık uzatma; padişahın nüktedandır; merâmını anlar.
123. Lütuf ve ihsânın çoğalmasını istersen, devlet duasını eksik yapma.
124. Bu her şeyin tersine olduğu zamane câhile naz, ehil kimseye niyâz ettirdiği müddetçe,
125. Kalbi temiz olmayan, riyakâr dünya, irfan ehlini dışarı atıp bilgisizi padişahın husûsi meclisine aldırdığı sürece,
126. O padişahın işi yücelik ve naz, düşmanlarını ise gam ve niyâz/yakarma olsun.
