Edebiyatla Sosyal ve Siyasi Hayatın İlişkisi -Slayt - Konu Anlatımı

Edebiyatla Sosyal ve Siyasi Hayatın İlişkisi -Slayt - Konu Anlatımı indir
Edebiyatla Düşünce Sosyal ve Siyasi Hayatın İlişkisi Ünitesine ait sunum 11 slayttan oluşuyor. Edebiyatın düşünce hayatıyla, sosyal hayatla ve siyasetle ilişkisi açıklanıp örneklerle somutlaştırılıyor. Sade ve profesyonel bir görünüşü olan sunumu aşağıdan indirebilirsiniz.

Edebiyatla Düşünce Sosyal ve Siyasi Hayatın İlişkisi

Bir ulusun edebiyatıyla o ulusun toplumsal yapısı arasında doğrudan etkileşim vardır. Yani toplumsal yaşamdaki değişiklikler edebiyata da yansır. Bunu yansıtan da şair, öykücü, romancıdır, yani edebiyatçılardır. Yazar veya şairi, yaşadıkları toplumdan ayrı düşünemeyeceğimize göre, onlar sosyal hayattaki değişiklikleri edebiyat ürünlerinde ortaya koymuşlardır.
Edebî eseri üreten sanatçı, öncelikle içinde yaşadığı toplumu ve insanı anlatmak amacındandır. Sanatçı, insanı soyut olarak ele almaz, onu sosyal çevresiyle birlikte anlatır. Edebiyatla sosyal yaşam iç içedir. Dolayısıyla edebî bir metni, sosyal çevreden ayrı düşünmek mümkün değildir.


Sosyal çevre, kişinin yaşadığı yerdeki insanlarla iletişim kurduğu ortamdır. Kişinin içinde yaşadığı toplumun kültürü sosyal çevreyi oluşturan en önemli öğedir. Çünkü kişinin yaşam tarzını, dünyaya bakışını, düşünüşünü kendi ulusunun kültürel değerleri belirler.


Gerçekten de insanlar bağlı oldukları toplumlara göre düşünür, konuşur ve hareket ederler.! Ayrıca kişinin ailesi, arkadaşları, yaşadığı şehir, iş ortamı, okul, hastane, resmî kuruluşlar vb. sosyal çevreyi oluşturan öğelerdendir, istanbul’da yaşayan bir insanın sosyal çevresiyle Anadolu’nun bir köyünde yaşayan insanın sosyal çevresi, şüphesiz aynı olamaz. Hatta, İstanbul’u başlı başına düşünecek olursak Kadıköy’de yaşayan bir insanın sosyal çevresiyle Fatih’te oturan bir kişinin sosyal çevresi de farklıdır. Bunların alışveriş yaptığı fırıncısı, eczacısı, bakkalı vb. farklı özelliklere, ayrı yaşam biçimlerine sahiptir. İşte edebî metinde ele alınan bir kişi, sosyal çevresiyle birlikte yer alacaktır. Çünkü insan, çevresiyle vardır.

Yaşamdan birebir beslenen edebî metinler değil, kurmaca metinler de sosyal yaşamdan yararlanır. Sosyal yaşamı belirleyen bazı öğeler vardır. Edebî metin kurmaca da olsa bu öğelerden yararlanır. Zira edebiyatçı, eserinde yaşamda karşılığı olmayan kişileri anlatsa da onları sosyal bir yaşam üzerine kurmak zorundadır.
Kurmaca bir olay ve kişiler üzerine kurulan bir öyküyü düşünelim. Bu öyküde yazar, kafasındaki olayı ve kişileri, bir sosyal çevre içerisinde anlatmak durumundadır. Aksi taktirde metin ya soyut bir görünüm kazanacak ya da çelişkili bir anlatıma bürünecektir. Bu da onun okunurluğuna gölge düşürecektir.


Edebiyat ve siyaset, çok eski zamanlardan bu yana ilişki içindedir. Yazarlar, şairler kendilerini toplumdan soyutlayıp toplumla bağlarını koparmaz.
Kimi yazarlar, insanlardan uzak yerlerde yaşamayı tercih etse de onların kendini toplumdan büsbütün soyutladığı söylenemez. Ya günlük yaşamdaki ilişkileri veya eser­lerinde toplumu ilgilendiren konuları ele almasıyla toplumla bağı­nı sürdürmüşlerdir.
Bu bakımdan yazarlar, içinde yaşadıkları top­lumun bir ferdidir. O toplumun yaşam tarzından, kültüründen, tarihinden etkilenir. Sonuçta yazarların kendi dönemlerinde yaşa­nan sosyal ve siyasî olaylardan etkilenmemesi mümkün değildir.

Siyaset, devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıdır. Bunu düzenleyen ve yürüten kişilere de "siyasetçi, siyasî" gibi isimler verilmektedir.
Siyaset, bir toplumun can damarıdır. Bir toplumu ileriye götürecek, insanlarını etkin kılacak, daha iyi bir ya­şam düzeyine ulaştıracak olan asıl unsur siyasettir. Siyaset, devleti yönetme işi olduğuna göre, bunun farklı yöntemlerinin olması son derece olağandır.
Siyasetçilerin, özellikle siyasî devleti yönetme anlayışları çoğu zaman birbirinden farklı olmuştur. Bu anlayış, topluma yansıdığında da toplumdan olumlu ve olumsuz tepkiler alınmıştır. Siyaset uygulamaları kimi za­man toplumda beğeniyle karşılanırken kimi zaman da tepkilere neden olmuştur. Bu tepkiler zaman zaman sokağa taşmış, yürüyüşler yapılmış, ayaklanmalar çıkmıştır.

Siyasetin edebiyata yansımaları olmuştur. Ancak sosyal ve siyasî olaylar, her edebiyatçıda aynı etkiyi bırakmaz. Çünkü her yazarın bir ideolojisi, dünya görüşü, hayata bakışı vardır.
İşte yazarlar, dönemlerindeki sosyal ve siyasî olaylara kendi dünya görüşleri çerçevesinde bakarlar. Bunları eserlerinde bu çerçevede ele alırlar.
Kimi sanatçılar dönemlerinin siyasî olaylarını eleştirmiş, kimileri ise bu olaylara alkış tutmuştur. Edebiyatçıların siyasetle ilgili yazdıkları eserler, devleti yönetenler tarafından bazen sansürlenmiş, piyasadan toplatılmıştır. Hatta sanatçılar sürgüne gönderilmiştir.

Örneğin Namık Kemal, yazdı­ğı siyasî bir yazıdan dolayı sürgüne gönderilmiştir. Tanzimat sanatçılarından Ali Suavi, V. Murat'ı tekrar tahta çıkarmak için beş yüz kadar Rumeli göçmeniyle Çırağan Sarayı'nı basmış, sonra da olay yerine yetişen Beşiktaş Muhafızı Hasan Paşa tarafından öldürülmüştür.
Aynı dönemde yaşamalarına karşın Tevfik Fikret ile Mehmet Akif Ersoy'un sosyal ve siyasal olaylara karşı tavrı bir değildir. Bu iki şair, dönemlerinde yaşanan sosyal ve siyasî olayları farklı bakış açılarıyla ele almıştır.



Yorum Gönder

0 Yorumlar